İstanbul, tarihin en önemli şehirlerinden biri olarak binlerce yıllık geçmişi boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Antik dünyanın en büyük imparatorluklarından biri olan Doğu Roma İmparatorluğu, yaklaşık bin yıl boyunca başkenti Konstantinopolis’i (bugünkü İstanbul) korumayı başarmış, şehrin düşmesi neredeyse imkânsız olarak kabul edilmiştir. Konstantinopolis, stratejik konumu nedeniyle hem doğu hem de batı dünyasında büyük bir öneme sahipti. Şehir, Avrupa ve Asya kıtalarını birleştiren bir köprü konumunda olup, aynı zamanda ticaret yollarının kesiştiği noktada yer alıyordu. Ayrıca, Hristiyanlık dünyasının önemli bir merkezi olarak dini bir öneme de sahipti.
Osmanlı İmparatorluğu, 15. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Anadolu ve Balkanlar’da büyük bir güç haline gelmişti. II. Mehmet, ya da daha çok bilinen adıyla Fatih Sultan Mehmet, 1451 yılında tahta çıktığında, genç yaşına rağmen güçlü bir vizyonla hareket ediyordu. Onun en büyük hedefi, atalarının yıllardır planladığı, ancak başaramadığı İstanbul’un fethi idi. İstanbul’un ele geçirilmesi, yalnızca Osmanlı topraklarını genişletmekle kalmayacak, aynı zamanda Doğu Roma İmparatorluğu’nun sonunu getirerek Osmanlı’nın hem İslam dünyasında hem de Avrupa’da gücünü pekiştirecekti.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethini gerçekleştirmek için büyük bir askeri ve stratejik hazırlık süreci başlattı. Bu süreç, sadece Osmanlı İmparatorluğu için değil, dünya tarihi için de bir dönüm noktası olacaktı. 1453 yılında gerçekleşen bu büyük olay, Orta Çağ’ın sonunu ve Yeni Çağ’ın başlangıcını simgelerken, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nu bir dünya gücü haline getirdi. Bu yazımızda, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethedişini, bu fetih sürecinde yaşanan önemli olayları ve fethin dünya tarihi üzerindeki etkileri ele alacağız .
Fatih Sultan Mehmet’in Tahta Çıkışı
Fatih Sultan Mehmet, 1432 yılında Edirne’de dünyaya geldi. Babası II. Murat, Osmanlı İmparatorluğu’nun yedinci padişahıydı ve oğlu Mehmet’in eğitimine büyük önem veriyordu. Genç Mehmet, küçük yaşlardan itibaren sadece İslami ilimlerde değil, aynı zamanda felsefe, matematik, askeri strateji ve diller gibi farklı alanlarda da eğitildi. Bu çok yönlü eğitim, onun ileride büyük bir hükümdar olmasına katkıda bulundu.
Fatih’in ilk kez tahta çıkışı 1444 yılında, henüz 12 yaşındayken gerçekleşti. Ancak, Osmanlı tahtına geçmek o dönemde kolay bir iş değildi. Mehmet’in genç yaşından dolayı, imparatorluk içinde ve dışında çeşitli tehditler belirmeye başladı. Babası II. Murat, bu tehditlere karşı yeniden tahta geçmek zorunda kaldı ve Mehmet’in ilk saltanatı kısa sürdü. Ancak bu deneyim, genç padişahın ilerideki hükümdarlık dönemine dair önemli dersler almasını sağladı.
1451 yılında II. Murat’ın vefatının ardından, Mehmet ikinci kez tahta çıktı. Bu kez daha olgun ve kararlı bir şekilde yönetimi devraldı. Fatih Sultan Mehmet’in en büyük hedefi, atalarının yıllardır başaramadığı İstanbul’u fethederek Osmanlı İmparatorluğu’nu bir dünya gücü haline getirmekti. Bu hedef, onun liderlik vizyonunun merkezinde yer alıyordu. İstanbul’un fethi, sadece bir askeri zafer değil, aynı zamanda İslam dünyasında ve Avrupa’da büyük bir yankı uyandıracak bir dönüm noktası olacaktı.
Fatih, İstanbul’u fethetme kararıyla birlikte büyük bir hazırlık sürecine girdi. Bu süreç, hem askeri hem de diplomatik açıdan dikkatle planlandı. Fatih’in liderliği altında, Osmanlı İmparatorluğu, tüm gücüyle bu büyük hedefe odaklandı. Genç padişah, kararlılığı ve yenilikçi stratejileriyle, sadece Osmanlı tarihinin değil, dünya tarihinin de en önemli liderlerinden biri olacağını kanıtlayacaktı.
İstanbul’un Fethi İçin Yapılan Hazırlıklar
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethini gerçekleştirmek için uzun soluklu bir hazırlık sürecine girişti. Bu hazırlıklar, askeri, stratejik ve diplomatik alanlarda gerçekleştirilen bir dizi önlem ve yeniliği içeriyordu. İstanbul gibi güçlü surlarla çevrili, doğal savunma sistemleriyle donatılmış bir şehri ele geçirmek, dönemin şartlarında büyük bir askeri başarı gerektiriyordu. Fatih, bu zorluğu aşmak için dönemin en ileri teknolojilerini ve stratejilerini kullanarak, fethe giden yolu hazırladı.
Rumeli Hisarı’nın İnşası
Fatih Sultan Mehmet’in fetih için yaptığı en önemli hamlelerden biri, Boğaz’ın Avrupa yakasında, İstanbul’un tam karşısına düşen bir noktada Rumeli Hisarı’nı inşa ettirmesiydi. 1452 yılında inşası tamamlanan bu hisar, stratejik olarak İstanbul’un Karadeniz ile olan bağlantısını kesmeyi amaçlıyordu. Rumeli Hisarı’nın yerleştirilmesi, şehri kuzeyden gelecek herhangi bir yardımın önünü kesmek için kritik bir adım oldu. Ayrıca, İstanbul Boğazı üzerindeki denetimi tamamen Osmanlıların eline geçirdi.
Hisarın inşası, Bizans İmparatoru VIII. Konstantinos için büyük bir endişe kaynağıydı. Bu hamle, Osmanlıların İstanbul’a yönelik ciddi bir kuşatma planladığını açıkça gösteriyordu. Ancak, Bizans’ın bu duruma karşı koyabilecek gücü kalmamıştı. Fatih, Rumeli Hisarı’nın yanı sıra, Anadolu Hisarı’ndaki Osmanlı güçlerini de takviye ederek, boğazın iki yakasındaki kontrolü tamamen ele geçirdi.
Büyük Topların Üretimi
Fatih Sultan Mehmet’in fetih için geliştirdiği diğer önemli yeniliklerden biri, dönemin en büyük toplarının yapımıydı. Macar asıllı bir top dökümcüsü olan Urban, Fatih’in hizmetine girerek, devasa topların dökümünü gerçekleştirdi. Bu toplar, Osmanlı ordusunun İstanbul surlarını aşmasında kritik bir rol oynayacaktı. Urban’ın tasarımıyla dökülen bu toplar, o zamana kadar yapılmış en büyük ve en güçlü toplardı.
Toplar, surları yıkacak güce sahipti, ancak aynı zamanda kullanımı ve taşınması oldukça zordu. Bu nedenle, Fatih Sultan Mehmet, topların kullanımı ve yerleştirilmesi konusunda detaylı planlar yaptı. Bu büyük toplar, kuşatma sırasında sürekli ateşlenerek surlarda büyük gedikler açmayı başardı. İstanbul surlarının bu denli güçlü bir saldırıyla karşılaşması, Bizans savunmasının da moralini ciddi şekilde zayıflattı.
Kuşatma Planları ve Askeri Hazırlıklar
Fatih, İstanbul’un fethi için ordusunu büyük bir titizlikle hazırladı. Osmanlı ordusu, dönemin en disiplinli ve donanımlı ordularından biri haline getirilmişti. Hem kara hem de deniz kuvvetleri, İstanbul’un kuşatılması için gerekli olan tüm ihtiyaçlarla donatıldı. Fatih, kuşatma sırasında hem karadan hem de denizden şehri abluka altına almayı planlıyordu.
Kara ordusunun yanı sıra, Osmanlı donanması da İstanbul’a yönelik bir deniz ablukası kurmak üzere güçlendirildi. Haliç’in zincirlerle kapatılması gibi Bizans savunma önlemlerini aşmak için özel planlar yapıldı. Bu dönemde, Osmanlılar aynı zamanda Rum ateşi gibi Bizans’ın kullanabileceği tehlikeli savunma araçlarına karşı da tedbirler geliştirdi.
Fatih Sultan Mehmet’in bu titiz hazırlıkları, İstanbul’un fethi için gerekli tüm koşulları sağladı. Bu süreçte yapılan askeri ve stratejik yenilikler, Osmanlı ordusunun gücünü ve Fatih’in liderlik yeteneklerini ortaya koyuyordu. Tüm bu hazırlıklar, Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük zaferlerinden birinin zeminini hazırladı ve İstanbul’un fethini mümkün kıldı.
Kuşatma Süreci
Fatih Sultan Mehmet’in büyük bir titizlikle planladığı kuşatma, 6 Nisan 1453 tarihinde başladı. Osmanlı ordusu, yaklaşık 100.000 askerle, Bizans İmparatorluğu’nun son kalesi olan İstanbul’u çevrelemişti. Kuşatma, tarihin en destansı ve stratejik çatışmalarından biri olarak kayıtlara geçti. İstanbul’un düşmesi, sadece Osmanlı İmparatorluğu için değil, dünya tarihi için de bir dönüm noktası olacaktı.
Kuşatmanın Başlaması
6 Nisan’da Osmanlı ordusu, şehri kuşatmaya resmen başladı. Osmanlı kuvvetleri, İstanbul’un surları boyunca mevzilenmiş, surları yıkmak ve şehre girişi sağlamak için yoğun bir top atışı başlatmıştı. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul surlarının ne kadar sağlam olduğunu bilerek, kuşatma boyunca bu topların etkinliğini en üst düzeyde kullanmayı planlıyordu.
Osmanlı ordusunun yanı sıra, donanma da Haliç ve Boğaz çevresinde şehri abluka altına almıştı. Haliç’in zincirlerle kapatılması, Osmanlı donanmasının şehre girmesini zorlaştırsa da, Fatih’in bu engeli aşmak için başka bir planı vardı. Askeri mühendisler tarafından hazırlanan gemi kaydırma planı, Osmanlı donanmasının Haliç’e karadan geçirilerek girmesini sağladı. Bu manevra, Bizans savunmasını zayıflatan ve Osmanlı kuvvetlerine büyük bir avantaj sağlayan kritik bir hamle oldu.
Şehrin Savunması ve Direnişi
Bizans İmparatorluğu, İstanbul’u savunmak için elinden geleni yapıyordu. Şehir, uzun yıllardır bir kuşatmaya dayanacak şekilde tahkim edilmişti. Surlar, tarihin en güçlü savunma yapılarından biri olarak biliniyordu. Bizans, surların yanı sıra, Rum ateşi gibi ileri savunma teknolojilerini de kullanarak Osmanlı saldırılarına karşı koymaya çalıştı.
Bizans ordusu, İmparator Konstantinos’un liderliğinde şehri savunurken, şehirdeki halk da direnişe katıldı. Ancak, Bizans’ın askeri gücü Osmanlı ordusunun karşısında yetersiz kalıyordu. Özellikle Osmanlı toplarının sürekli ateşi, surlarda ciddi hasara yol açtı ve Bizans savunmasının moralini zayıflattı.
Bu süreçte, Bizans İmparatorluğu’nun dışarıdan yardım beklentisi de boşa çıktı. Avrupa’dan beklenen yardımlar gelmedi ve Bizans, Osmanlı kuşatmasına karşı yalnız kaldı. Şehrin içindeki az sayıdaki Cenevizli ve Venedikli askerler, Bizans kuvvetlerine destek sağlasa da, bu yardım yetersizdi. Bizans savunmasının gücü her geçen gün azalırken, Osmanlı kuvvetleri şehre adım adım yaklaşıyordu.
Kritikal Anlar
Kuşatma sırasında birkaç kritik an yaşandı. Osmanlı toplarının surlarda açtığı gedikler, şehrin düşmesini hızlandırdı. 22 Mayıs gecesi yaşanan tam ay tutulması, Bizans halkı arasında büyük bir panik yarattı. Bu astronomik olay, bazı Bizanslılar tarafından kötü bir alamet olarak yorumlandı ve savunmanın morali daha da çöktü.
Diğer yandan, Osmanlı ordusu içindeki bazı kesimler, kuşatmanın uzun sürmesi nedeniyle huzursuzluk yaşamaya başladı. Ancak Fatih Sultan Mehmet’in kararlılığı ve liderlik becerileri, ordunun birliğini korudu. Fatih, kuşatma boyunca askerlerine sürekli moral vererek, hedefe olan inancı canlı tuttu.
Sonuçta, Osmanlı ordusu, kuşatmanın kritik anlarını başarıyla atlatarak İstanbul’un düşmesini hızlandırdı. Şehrin savunması zayıfladıkça, Osmanlı saldırıları daha da yoğunlaştı ve nihayetinde Bizans savunması tamamen çöktü.
İstanbul’un Düşüşü
29 Mayıs 1453 sabahı, Osmanlı ordusu son saldırıya geçmeye hazırdı. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul surlarının büyük bir kısmında gedikler açmayı başarmış ve Bizans savunmasının direncini kırmıştı. Son bir hamleyle, Osmanlı ordusu şehri ele geçirmeye odaklandı. Bu an, Bizans İmparatorluğu’nun sonunu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişini simgeleyen tarihi bir dönüm noktasıydı.
Son Saldırı
29 Mayıs sabahı erken saatlerde, Osmanlı ordusu büyük bir hücum başlattı. Fatih Sultan Mehmet, son saldırı için ordusunu üç dalga halinde organize etmişti. İlk dalgada, Osmanlı’nın öncü kuvvetleri, Bizans savunmasını yıpratmak ve kalan direniş noktalarını zayıflatmak amacıyla harekete geçti. Bu ilk saldırı, Bizans savunmasını ciddi şekilde zorladı ve surlardaki savunmacılar yorgun düşmeye başladı.
İkinci dalgada, Osmanlı ordusunun daha disiplinli birlikleri, surlardaki açıkları zorlayarak şehre girme çabalarını yoğunlaştırdı. Bu dalgada Osmanlı askerleri, surlardan içeriye girmeyi başardı ve şehirdeki Bizans savunma hatlarını kırmaya başladı. Son olarak, üçüncü dalgada, Osmanlı ordusunun en seçkin birlikleri, yani Yeniçeriler, şehre yönelik nihai saldırıyı gerçekleştirdi. Yeniçeriler, şehrin en kritik savunma noktalarına hücum ederek, İstanbul’un düşmesini sağladı.
Fatih Sultan Mehmet, son saldırıyı bizzat komuta ederek, şehrin düşüşünü yakından takip etti. Bu saldırı sonucunda, Osmanlı ordusu surları aşarak şehre girdi ve Bizans direnişi tamamen çöktü. Şehrin kapıları Osmanlı güçlerine açıldı ve İstanbul, artık Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası haline geldi.
Bizans’ın Çöküşü
İstanbul’un düşüşü, Bizans İmparatorluğu’nun sonunu getirdi. İmparator XI. Konstantinos, şehrin savunmasına bizzat katıldı ve hayatını kaybetti. Bizans İmparatorluğu’nun bu son imparatoru, şehirdeki çatışmalarda öldü ve Doğu Roma İmparatorluğu, yaklaşık bin yıl süren varlığını sona erdirdi.
İstanbul’un düşüşü, Batı dünyasında büyük bir şok etkisi yarattı. Doğu Roma İmparatorluğu’nun çöküşü, Orta Çağ’ın kapanışını ve Yeni Çağ’ın başlangıcını simgeledi. Avrupa, bu olayın ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişine tanıklık etti ve Osmanlılar, artık hem Doğu hem de Batı dünyasında büyük bir güç olarak kabul edildi.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethederek, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentini Bizans’ın kalbinden devraldı. Bu fetih, sadece Osmanlı topraklarını genişletmekle kalmadı, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nu bir dünya gücü haline getirdi. İstanbul, bundan sonra Osmanlı’nın en önemli siyasi, ekonomik ve kültürel merkezi olarak gelişmeye devam edecekti.
İstanbul’un Yeni Yüzü
İstanbul’un Osmanlılar tarafından ele geçirilmesiyle birlikte, şehirde büyük bir değişim süreci başladı. Fatih Sultan Mehmet, şehri yeniden inşa ederek, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti haline getirdi. İstanbul’un Osmanlı başkenti olarak yeni kimliği, İslam dünyasının en önemli merkezlerinden biri haline gelmesini sağladı.
Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra, şehri hızla yeniden imar etmeye başladı. Bizans döneminden kalan kiliseler camilere dönüştürüldü, yeni camiler, saraylar ve diğer kamu binaları inşa edildi. Bu süreçte, İstanbul’un nüfusu hızla arttı ve şehir, Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli ticaret ve kültür merkezi haline geldi.
İstanbul’un Osmanlı’ya Katılması
İstanbul’un fethiyle birlikte, şehir Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olarak yeni bir döneme girdi. Fatih Sultan Mehmet, şehri sadece askeri olarak ele geçirmekle kalmadı, aynı zamanda onu Osmanlı İmparatorluğu’nun kalbi haline getirmek için geniş çaplı bir imar ve yeniden yapılandırma süreci başlattı. Bu süreç, İstanbul’un hem İslam dünyasında hem de Batı’da kültürel ve siyasi bir merkez olmasını sağladı.
Şehrin Yeniden İmarı ve İslami Kimliği
İstanbul’un Osmanlı başkenti olarak yeniden inşa edilmesi, şehrin İslami kimliğinin pekiştirilmesiyle başladı. Fatih Sultan Mehmet, Bizans döneminden kalan birçok kiliseyi camiye dönüştürdü; bunların en önemlisi Ayasofya idi. Ayasofya, fetih sonrası hemen camiye çevrilerek Osmanlıların dini ve siyasi zaferini simgeleyen en önemli yapı haline geldi. Bu dönüşüm, İstanbul’un İslam dünyasındaki yeni rolünü de pekiştirdi.
Fatih ayrıca, şehrin çeşitli bölgelerinde yeni camiler, medreseler, hamamlar, çarşılar ve saraylar inşa ettirdi. Topkapı Sarayı, İstanbul’un Osmanlı başkenti olarak yönetildiği merkez haline geldi. Bu dönemde, şehrin fiziksel yapısı kadar sosyal yapısı da dönüştü. Osmanlı yönetimi, şehrin nüfusunu artırmak ve ekonomisini canlandırmak amacıyla Anadolu ve Balkanlar’dan İstanbul’a göçü teşvik etti.
Bu süreçte, İstanbul’un çehresi hızla değişti ve şehir, İslam dünyasının en önemli kültürel ve ticari merkezlerinden biri haline geldi. Osmanlı padişahları, İstanbul’u İslam dünyasının bir başkenti olarak inşa ederken, aynı zamanda şehrin eski kültürel mirasını korumaya da özen gösterdiler. İstanbul, bu yeni kimliğiyle hem Doğu hem de Batı dünyasında saygı gören bir şehir haline geldi.
Fetih Sonrası Diplomatik ve Kültürel Etkiler
İstanbul’un fethi, Osmanlı İmparatorluğu’nun uluslararası arenada gücünü pekiştirdi ve Osmanlılar, Avrupa ve Asya’daki diğer devletler tarafından bir dünya gücü olarak tanınmaya başladı. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra diplomatik ilişkilerini güçlendirdi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını daha da genişletti.
Fetih, Avrupa’da büyük bir yankı uyandırdı. İstanbul’un düşüşü, Hristiyan dünyasında derin bir endişe ve şok dalgası yarattı. Bu durum, Avrupa’da Osmanlı İmparatorluğu’na karşı yeni Haçlı Seferleri düzenlenmesine yol açtı. Ancak Fatih’in güçlü liderliği ve askeri yetenekleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’daki genişlemesini sürdürmesine imkan verdi.
Fetih sonrası İstanbul, sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’in de en önemli ticaret merkezi haline geldi. Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul’u bir ticaret merkezi olarak geliştirirken, aynı zamanda şehri kültürel bir başkent olarak da inşa etti. Sanat, bilim, edebiyat ve mimarlık, İstanbul’da büyük bir gelişim gösterdi. Fatih Sultan Mehmet, bir yandan imparatorluğunu genişletirken, diğer yandan İstanbul’u bir kültürel merkez haline getirmeye büyük önem verdi.
Fatih Sultan Mehmet’in Mirası
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethiyle sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını genişletmekle kalmadı, aynı zamanda geride büyük bir miras bıraktı. Onun askeri dehası, siyasi vizyonu ve kültürel hamleleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun geleceğini şekillendiren unsurlar oldu. Fatih’in bu mirası, yalnızca Osmanlı tarihinde değil, dünya tarihinde de derin izler bıraktı.
Fetih ve Avrupa Üzerindeki Etkileri
İstanbul’un fethi, Avrupa’da büyük bir yankı uyandırdı. Doğu Roma İmparatorluğu’nun yıkılması, Batı dünyasında büyük bir şok etkisi yarattı ve Hristiyan dünyasında derin bir endişe kaynağı oldu. Bu fetih, Orta Çağ’ın kapanışını ve Yeni Çağ’ın başlangıcını simgeledi. Avrupa’daki birçok devlet, Osmanlı İmparatorluğu’nun bu zaferinden sonra kendi savunmalarını güçlendirme yoluna gitti.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki varlığını ve etkisini daha da artırdı. Osmanlılar, Balkanlar’daki fetihlerini sürdürdü ve Avrupa’ya doğru genişlemeye devam etti. Bu genişleme süreci, Avrupa devletlerini bir araya getiren Haçlı seferlerine yol açsa da, Osmanlı İmparatorluğu’nun gücü karşısında çoğu zaman sonuçsuz kaldı.
Fatih’in askeri stratejileri ve diplomatik becerileri, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki genişlemesine büyük katkı sağladı. Onun yönetiminde, Osmanlılar sadece askeri zaferler elde etmekle kalmadı, aynı zamanda Avrupa’da kalıcı bir siyasi ve kültürel varlık oluşturdular.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Genişlemesi
Fatih Sultan Mehmet’in mirası, sadece İstanbul’un fethiyle sınırlı kalmadı. Onun liderliğinde Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlar’da ve Anadolu’da büyük bir genişleme sürecine girdi. Fatih, Karadeniz’in kuzey kıyılarından Ege Denizi’ne kadar geniş bir coğrafyayı Osmanlı topraklarına kattı. Bu genişleme, Osmanlı İmparatorluğu’nu bir dünya gücü haline getirdi.
Fatih Sultan Mehmet’in yönetiminde, Osmanlı İmparatorluğu sadece askeri alanda değil, aynı zamanda ekonomik ve kültürel alanda da büyük bir gelişme kaydetti. İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olarak, ticaret yollarının kesiştiği bir merkez haline geldi ve bu durum, Osmanlı ekonomisinin büyümesine katkı sağladı. Fatih, aynı zamanda sanat, bilim ve edebiyatı da teşvik ederek, Osmanlı İmparatorluğu’nun kültürel zenginliğini artırdı.
Fatih’in bıraktığı miras, onun ardından gelen Osmanlı padişahları tarafından da sürdürülmüştür. Fatih’in fetih politikaları ve yönetim anlayışı, Osmanlı İmparatorluğu’nun 16. yüzyılda zirveye ulaşmasına zemin hazırlamıştır. Bu miras, Osmanlı İmparatorluğu’nun varlığını ve etkisini yüzyıllar boyunca devam ettirmiştir.
Yorum Yok